Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Utanmak inceliktir Aslında

Feryal Çakmak Ağustos ...Kavurucu sıcak...Güçlükle dalı kendisine çekiyor fındık putanaklarına uzanmaya çalışıyordu...Ben de  yanında güya dedeme yardım ediyordum...Kara lastiklerin  içine dikilmiş kocaman bir gövde...Bir ağaç gibi...Yorgun ama asla yılgın değil...Biliyordu ki bu topraklar emekli etmiyordu insanı...Ne kadar çalıştın o kadar ekmek diyordu bu topraklar sana.. Evimizin önünde küçük bir çimenlik alan ve yanında da içi samanla dolu üzeri çinkoyla kapatılmış bir tam, ve bir çöten vardı...Dedem bir marangozdu...Çimenin ortasında onun yaptığı ağaçtan altıgen bir masa duruyordu.O bir zanaat adamıydı ve de yaptığını farklı yapmayı seviyordu.Çok severdi  aynaya bakmayı.Ne zaman aynasını alsa eline rahat bırakmazdım onu, başını başımla ittirir aynaya kendi kafamıda sığdırmaya çalışırdım.Sonrada dede sığmıyor işte , sen misin? koca kafa ben imiyim? koca kafa deyip birbirimize gülümserdik. Duymuyor du beni.Ama yine de anlaşıryorduk biz onunla...Gönülden gönüle, ...

Aybattı’nın Gölgesi

Okul yılları …Dersimiz çalışma sosyolojisi … Hocamız bize insanların tamamen kaderlerini değiştiren toplumsal bir olaydan bahsediyordu…Göç diyordu…Bırakmak diyordu… Özlemek diyordu topraklarını…  …Hemen hemen hepimizin bir göç hikayesi ve göçe konu bir köyü vardı…Yanlız bir arkadaşımız benim köyüm yok dedi…Nasıl yani dedim içimden…Bir insanın köyünün olamıyacağı olasılığı o ana kadar hiç aklıma gelmemişti…İçim burkuldu bir an…Farkettim ki insanın köyü kökleriymiş…Köklerinden filizlenirmiş insan…Bir an vicdan azabı duydum…Çünkü her köye getirilmemizde oflayıp puflardık… Haziranın ortaları  yazın başlangıcı…Kulaklarımızda bir ses ”Trabzon yolcusu kalmasın!!!  Harem Otogarında valiz sürüklüyoruz…Kanberoğlu Turizm ve memleket sevdalısı anne baba  işbirliği bir bakmışız Aybattı Mahallesindeyiz…Gitmemek için direnirdik… Çünkü  evimiz köyün en ıssız mahallesindeydi… Aybattı Mahallesi…Her zaman gölgeli… ve Her zaman yanlız…Issızlığı dinsin diye yapılmış üçbeş ...

Gufayı gafana gıvrattığım gibi...

Bir varmışlar bir yokmuşlar...Zamana inat silinmemiş yüreğimizden gidenler...Onlar gitmişler gitmesine ancak,bıraktıkları  birkaç  siyah beyaz fotoğraf değilmiş sadece , kulağımdan hiç silinmeyen sesleri ve şefkatlerinden notalanmış melodileri... O sarı  yelekli,yürekli o sevimli kadın. .. Ananem ...kod adı Mahmut...Ne zaman ismimizle seslense  bize ismimiz bir türlü aklına gelmez önce yedi kuzenin ismi sayılır en son pes edilir ismimiz Mahmut la bağlanırdı...O bize Mahmut biz ona Mahmut Ananemin adı kaldı Mahmut... çok hoşuma giderdi onu sinirlendirmek hala kulaklarımda Sesi ...Hou gufayı gafana gıvrattıgım  gibi...gavurunda keşişin kızı :))) Ölüm yıldönümleri yaklaşırken içimde derin bir hüzün ve büyük bir özlem... Ne zaman hastalansa antobotiklerini isterdi benden...3 yaşındaki oğlumun tüm ısrarlarıma rağmen, çubuk makarnaya çubuk pilav demesi gibi mahmuta da bir türlü antibiyotik dedirtemedim. Yeni nesil lugatı kendine göre öyle bir yorumlardı ki he...