Feryal Çakmak
Ağustos ...Kavurucu sıcak...Güçlükle dalı kendisine çekiyor fındık putanaklarına uzanmaya çalışıyordu...Ben de yanında güya dedeme yardım ediyordum...Kara lastiklerin içine dikilmiş kocaman bir gövde...Bir ağaç gibi...Yorgun ama asla yılgın değil...Biliyordu ki bu topraklar emekli etmiyordu insanı...Ne kadar çalıştın o kadar ekmek diyordu bu topraklar sana..
Evimizin önünde küçük bir çimenlik alan ve yanında da içi samanla dolu üzeri çinkoyla kapatılmış bir tam, ve bir çöten vardı...Dedem bir marangozdu...Çimenin ortasında onun yaptığı ağaçtan altıgen bir masa duruyordu.O bir zanaat adamıydı ve de yaptığını farklı yapmayı seviyordu.Çok severdi aynaya bakmayı.Ne zaman aynasını alsa eline rahat bırakmazdım onu, başını başımla ittirir aynaya kendi kafamıda sığdırmaya çalışırdım.Sonrada dede sığmıyor işte , sen misin? koca kafa ben imiyim? koca kafa deyip birbirimize gülümserdik. Duymuyor du beni.Ama yine de anlaşıryorduk biz onunla...Gönülden gönüle, küçücük bir köprü vardı aramızda.Bir gülücük mesafesinde...
Zonguldak'a maden işçisi olarak gitmek zorunda kalmış, ancak yakınındaki bir patlama yüzünden işitme duyusunu kaybetmişti.Geçim zordu...Toprak insanına, hep gitmek zorunda kaldı. Geri dönüşlerin yükü sırtında...Trabzon lastiğini yeniden giyebilmenin hevesi içinde geri döndüler dönmesine de, bedeller ödeyerek döndüler.Artık yan basayi di kara lastikler:-)))))Zalim gurbet eline bastonu ,nabzına tansiyonu,Kalbine yetmezliği,kanına şekeri vermeden salıverirmiydi seni acaba...
Babam dördüncü çocuktu ve haylazdı... Babannem çok sinirlenmiş elinde bir sopa babamın gelişini bekliyordu...Bir yandanda söyleniyordu kendi kendine yok yok okumaz bu çocuk...Göndereceğim seni diyordu...
Babannem fındık ve çay bahçelerinde ırgatlık yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyordu. Çok eziliyordu bu topraklarda köyün kadınları... İstiyordu ki anneler çocukları okusunlar,çıksın bu topraklardan ezilmesinler...Anneler çocuklarının göbek bağını topraktan keserek belkide zarar veriyordu farkında olmadan ekmeğini yediği bu toprağa...Babamı okuması için gönderdiği ilçede, bir lokanta tutmuştu...kıt kanaat artırdığı yevmiyesi ile aylık olarak lokantanın hesabını kapatmaya inmişti ilçeye...Lokantacı hesabı getirdiğinde kadıncağız çok şaşırdı...Geçen ayın üçkatı hesap gelmişti...ve kesesinin içinde o kadar parası yoktu...Öğrendi ki babam kendiyle birlikte sürekli başka arkadaşlarını da getirip lokantada yemek yediriyordu.koynundan pazen kumaştan dikilmiş çiçekli kesesini çıkardı ve içindeki tüm parayı verdi geri kalanını da birkaç gün içinde kapatacağını söylerek oradan ayrıldı.Çok utanmıştı.
Babannem babamı İstanbul'a kızkardeşinin yanına gönderdi...Ertesi gün teyzesi okula yazdırmaya götürmüştü teyzesi onu...Babası ve annesi rençber hocam...okumaya yolladılar bize diyordu teyzesi...Sert bir ifadeyle yere bakıyordu çocuk...Gel bakalım yakışıklı o zaman seni öğle yemeğine de yazalım dedi Haydar Paşa lisesi müdürü... Hiç konuşmuyordu çocuk ve ifadesi daha da sertleşmişti...Kızmıştı teyzesine neden bizi fakir gösterdin diye bağırıyordu...Bu arada teyzesi ceplerindeki tüm parayı kayıt ücreti olarak verince yol paraları kalmamıştı ve Haydarpaşa Lisesi'nden Beylerbeyi'ne kadar yürümek zorunda kalmışlardı...
Yorumlar
Yorum Gönder