Bir yolun varsa gitmen gereken, başkalarının mutluluğu alay ediyordur senle. Yol seni çağırıyorsa ve sen gidebiliyorsan, Dar gelir gülümsemesi artık alay edenlerin yüzüne. Çünkü sen gitmişsindir.
Bir Kalaylık Mutluluk…
Günışığı perdenin yırtık yerlerinden her sabah ki coşkusuyla öylece içeri dalıyor, çocuğun bütün uyuma çabalarına rağmen gözlerinin içine sokuluyordu. Her sabah isyanlarla uyanan Halit Aziz'in odasına gün ışığı acı verici bir hızla doğuyordu. Halit Aziz ilk defa bugün isyan etmeden yatağından doğruldu. Bir yatağın dahi zor sığdığı çatı katındaki odasına son bir kez baktı. Aziz yaşıtlarına göre boyu uzun bir çocuktu. Ona münasip bulunan bu küçücük odada sürekli başını tahta tavana çarpıyordu. Yatağında hep ayaklarını toplayarak uyumak zorundaydı. Bacakları yatağından ve yorganından taşıyordu. O ses, kalın ürpertili ses "Halit sen kalkmadın mı hala". Amcasının sesiydi bu. Aziz'i babası okusun diye Amcasının yanına İstanbul'a göndermişti. 12 yaşında gelmişti Halit Aziz bu eve. Babası her ay abisine Aziz için para gönderiyordu. Ancak bilmiyordu ki Aziz'i Amcası okula göndermiyor, kendi işinde sabahtan akşama kadar çalıştırıyordu. Ona kalay yapmayı öğretmiş, sokak sokak dolaştırıp kap kacak kalaylatıyordu. Az para getirdiği zamanlar ona zulüm ediyor, bazen yemek vermiyor, bazen üzerindeki yorganı dahi alıyordu. Buz gibi odada uyutuyordu onu. Aziz yorganının üzerinden alındığı bir gece karar vermişti gitmeye. O ayaz gecede yün yatağının başını sökmüş kendini yün yatağın içine saklamıştı. Yatağın için yün doluydu ancak bir o kadar da toz vardı içinde. Önce bir süre öksürdü Halit Aziz. Perdesini açmış Ay ışığına doğru bakarak hayaller kurmaya başlamıştı. Sanki biraz olsun içi ısınmıştı. 12 yaşında geldiği bu evde 3 yılda o kadar çok şey yaşamıştı ki. Halit Aziz sanki on yaş büyümüştü. Gözleri dolmuştu, ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Çocuğun bakışları üzerine dizilmiş kirpikleri kıpır kıpır. Yüreğindeki umut gözlerinden kaçıp gitmesin diye kanat çırpıyordu o güzel Aziz'in gözlerinde. Yün yatağının içinde fark etti ki artık büyümüştü ve başının çaresine bakabilecek bir yaştaydı. Bu zulümekatlanmak zorunda değildi. Köyüne geri dönse ne yapacaktı, okul hayatı bitmişti. Babası çok hastaydı. Duysa kahrından ölürdü adamcağız. Babası okumasını onun Doktor olmasını çok istiyordu. Annesini düşündü. Sabah erkenden uyanır ineklerimizi sağar, sütü ocaklıkta pişirir,sacın üzerine mısır ekmeğini döşerdi. Sabahın çisesinde bahçeye çıkar iki üç elmek lahana kırardı bahçeden. Bir yandan sütü pişirir , bir yandan da karalahana çorbası yapardı sabahları bize. Bizde onun tıkırtısı duyar duymaz uyanırdık. Sabah sabah evin içini anne eli değmiş bir sürü koku sarardı. Anne var ya sıcacık bir şeydi. Onun varlığı mısır ekmeğinin kokusundaydı. Burnuna gelen isli bakır kokusu. Sırf bu yüzden bakırları kalaylamadan önce gözünü kapatır tavaları, tencere kapaklarını bir bir güzel koklar Anacığının ellerinin kokusunu hatırlamaya çalışırdı. Yatağının tam karşısında çerçevesi ceviz kaplamalı, bir köşesinde üzüm salkımı oymalı kırık bir ayna duruyordu. O aynaya bakar her gün hatırlamaya çalışırdı. Unutmamalıydı hiç bir şeyi, yüreğine sinen o kokuları.
Benim Anacığım isli bakır bakraç gibi kokardı, mısır ekmeği kokardı, taze yayılmış ayran kokardı, benim Anacığım üstünde dumanı tüten süt gibi kokardı. Burnumun ucuna değen o ekmek kokusu, sanki gözlerimi geçer, yüreğime bir çığ gibi onu hasretini düşürürdü. O gün Annem beni amcamla uğurlarken, gurbet eline gönderirken, sanki kanatlarındaki tüm tozu ayaklarımın altına dökmüş bir kelebek gibiydi. Çaresizce öylece kalmıştı patika yolun tam ortasında. Ben ağlayarak anacığımdan ayrılıyor, Annem ise ardımdan kanatlarını feda ediyordu adeta. Ayağıma yapışan kanat tozlarını yol, ayaklarımın altından canımı acıta acıta ayırıyor, beni öfkeli bir rüzgarın kucağına öylece kimsesiz bir şekilde bırakıyordu. Ardımda bir daha asla uçamayacak bir kelebek gibi Anacığımı bırakıyordum. Onların hayalleriydim ben. Ayaklarımın altına feda edilmiş kanatların acısını çekerken kaderime razı gelemezdim. Bir sabah amcası tekme tokat kahvaltı bile yapmadan onu evden attı. Git para kazanmadan gelme bu eve diye bağırıyordu.
Söylene söylene bende fırladım evden. Dönmeyeceğim senin gibi sefil adamın yanına, Sen Amcam değilsin diye ağlaya ağlaya çıkıp gittim o evden. Kendimi bir anda deniz kenarında buldum. Limana gelmiştim. Gemileri çok seviyordum. Ne zaman kendimi kötü hissetsem burada buluyordum kendimi. Her hafta bu limana bir tuz gemisi yanaşıyordu. Bazen de kömür gemisi. Bazen yolcu da taşıyorlardı. İstanbul'dan kalkıp, Karadeniz'in hırçın dalgalarının üzerinde seyrediyorlardı bu koca yürekli gemiler. Çok merak ediyordum gemi yolcuğunu. Yaşlı bir Adam konuşurken duydum Vakfıkebir Limanına da giden bir kömür gemisi varmış. Oraya kadar gitsem. Geri kalan yolu yürürdüm köyüme diye aklımdan geçiyordum. Ancak nasıl binecektim bu gemiye hiç param yoktu. Ama bir yandan da biliyordum ki köyüme geri dönmem mümkün değildi. Olup bitenleri anlatacak gücüm yoktu. Babam duysa kardeşinin yaptıklarını kahrolurdu.Ya Anacığım benim ardıma döktüğü tüm gözyaşlarının heba olduğunu bilse. Boğazıma düğümlendi kaldı hayat öylece Limanın tam ortasında.
"Hey sen ne işin var orada. Yabancıların buraya girmesi yasak!" Çocuk bir anda bu sesle irkilir. Yaşlı sarı çizmeli bir Adam hafiften aksayan bir ayakla bana doğru ilerliyordu." İş arıyorum dedim kendime"
-Sen daha küçüksün ne iş gelir ki elinden. Kalaycıyım ben dedim. Adam bir anda kahkahayı patlatmıştı. Çocuk biz burada gemileri kalaylamıyoruz dedi. Adam gel dedi hava kararıyor bu soğukta burada daha fazla kalamazsın dedi. Korkmuştum ama başka çaremde yoktu. Ben ağcı Mahmut'um dedi bana. Şu ilerideki tekneleri gördün mü çocuk. O teknelerin ağlarını onarıyorum. Mahmut Amca beni barakasına götürdü. Barakanın içi sıcacıktı. Bir gaz lambası ile aydınlatılmıştı. Sobanın başında çok yaşlı bir kadın çorba pişiyordu. Elleri titriyordu tahta kaşıkla çorbayı karıştırırken. Mahmut Amca Annem dedi Halit Aziz'e. Evladım kim bu küçük adam diye Mahmut Amcaya sordu. Halit dedi Annesine. "Bu akşam konuğumuz ".Kadın çok zor yürüyordu. Radyonun hemen yanında duran gaz lambasına alarak çocuğun yüzüne tuttu. Bir elini çocuğun yanağına koyarak oğul üşümüşsün sen dedi. Belli ki Nene uzağı göremiyordu.Ama öyle bir bakışı vardı ki insana. Göz kapakları yetmiyordu Nenenin yemyeşil bakan gözlerini gizlemeye. O nasıl bir şefkatli bakış, o nasıl şefkatle yanaklarıma dokunuştu. Annemin ellerinin içi sanki bir serçenin kanadına gizlenmiş, gelmiş bu nenenin avucuna konmuştu. Derin bir yalnızlık içinde kıvranan içimde acayip bir ürperti oluşmuştu. Anladım ki bütün gücü insan yanaklarından alırmış. Nenenin şefkatli dokunuşu hayata dair tüm öfkesini bir anda unutturmuştu. Nene sobanın kenarındaki tahta döşeği hazırlamıştı bana. Uzun zamandan beri ilk defa sıcacık bir yerde huzurlu bir uyku çekmiştim. Cebimde en son kalayladığım tencerenin kalay parası vardı. Bu parayla tuz gemisine binmeyi ümit ediyor, Anacığıma, Babacığıma kavuşmanın hayalini kuruyordum. Mahmut Amca tuz gemisine beni alırlar mı diye sordum.Paramda var benim. Memleketime geri dönmek istiyorum dedim. Paramı ona verdim. İki gün sonra bir gemi varmış. Beni ona bindirecekti. Çok heyecanlanmıştım. O iki gün sanki bana bir yılmış gibi geldi. Beklerken barakadaki bütün kap kacakları kalaylamış, Mahmut Amcanın ağları onarmasına yardım etmiştim. Yola çıkacağım gün Nene bana yolluk hazırlamıştı. İçinde bir somun ekmek vardı. Oğlum suyun içine doğrar yersin ekmeğini demişti. Gemide yemek vermezler sana. Onlarla vedalaşıp gemiye bindim. Gemi çok büyüktü. Güvertede bana bir köşe gösterdiler. Mahmut Amca beni Gemideki bir arkadaşına emanet etti. Geminin limandan ayrılışıyla birlikte kalbimin yerinde fırlayacakmış gibi hem çok korkmuş hem de çok heyecanlanmıştım. Gemi uzaklaştıkça, İstanbul küçülüyor küçülüyor sanki bütün acılarım,kırıklıklarımda kıyıdan bana veda ediyordu. Anladım ki Aslında tüm mutluluğum bana bir kalaylık tencere kadar uzaktaymış. O son tencereyi kalaylamasam belki de bu gemide olamayacaktım.
Heyecanla bir çırpıda okudum. Halit'le o gemiye bindim. 2'yi okumayı merakla bekliyorum🤩
YanıtlaSilTeşekkür ederim güzel yorumunuz için.
Sil