Ana içeriğe atla

AZİZ'İN YOLU-2-

2.Bölüm

 


 
Kara Lastikler…


Halit Aziz'in gözünden uyku akıyordu. 

Gece heyecandan uyumamıştı. Şansına hava çok güzeldi.Etrafına şaşkın şaşkın bakıyor, bir yandan da çok korkuyordu. Geminin güvertesi çok kalabalıktı. Belli bir düzen yoktu. Herkes yükünün yanında oturmuştu. Yol uzundu. Mahmut Amca gemi yolculuklarının biraz sıkıntılı olabileceğini anlatmıştı. Denizin yer yer dalgalı olabileceğini ve gemiyi çok ciddi sallayabileceğini söylemişti. Kollarının üzerine Aziz çenesini yerleştirmiş güverteden aşağıya doğru bakıyordu. Yüzüne vuran rüzgar,  dalgaların sesi, geminin tüm gövdesiyle suyu itişi Aziz'i hayata karşı sanki daha da cesur hissettirmişti. Sanki bu ritim geceleri rüyasına giren seslere benziyordu. Her gece yola çıkmasını isteyen, Aziz'i çağıran bu seslerdi. Denizi seyretmekten yorulan Aziz ekmek çıkınının yanına oturuverdi. Karnının acıktığını hissetmiş biraz ekmek ve de suyla karnını doyurmuştuBir an gözü ayağındaki arkası dikişli kara lastiklerine takıldı. Gözleri doldu. Anacığımın aldığı lastikler. Daha sonrasında ise gözü küçük bir buluta daldı gitti. Tek bir buluttu. Gökyüzüne gelmiş, biri onu oraya yapıştırmıştı sanki. Kendini bu koskocaman gökyüzüne kabul ettirmeye çalışıyordu. Aynı kendisi ve ailesi gibi. Dünya bizim ayağımıza bir kara lastiği bile çok görmüştü. Ayağımıza bir kara lastik alabilmek için bile çok çalışmamız gerekiyordu. Tan yeri ağarırken kulağımda telaşlı telaşlısesler. Kendimi zorla uyandırarak Annemle ablama bakıyordum. Annem ne yapacağız şimdi hiçbirinizin lastiği yok. Bilmiyorum Anne kim almış olabilir. O gece birisi ablamlar benim lastiklerimizi kapının önünden almışlardı. Ben bunu duyunca avazım çıktığı kadar ağlamaya başladım. Çünkü okula gidemeyecektim lastiklerim olmadan. Hep çığırtkan bir çocuktum.Sürekli ellerimi yumruk şeklinde yapıp gözlerimi ovuştura ovuştura ağlardım ki, isteklerimi daha fazla yapsınlar diye. Zavallı Anacığımda o kadar ağlamama rağmen yüzünü asla karartmazdı bana. Azizim, oğlum alacağım sana oğlum yeni lastikler. Yarın gidersin okuluna oğlum diyerek sakince başımı okşadı. Ama bizim paramız yok ki dedim kızarmış gözlerimle. Olacak oğlum.Musa Amcanlara toprak kazacağım bugün paramız olacak. Üzülme sen yavrum deyip saçımı okşadı. Ama ben bugün okula gidemeyeciğim çok üzgündüm. Anacığım o gün sabahtan akşama kadar Musa Amca'nın bahçesinden toprak taşımıştı. Bir yandan kazıyor bir yandan da taşıyordu.Ablamı ise bizim bahçeye göndermişti inekleri otlatsın, fındık ağaçlarının altını temizlesin diye.Ben çabuk çabuk üzerimi giyinip kitaplarımı defteri aldığım gibi okulun yolunu tutmuştum.okulumu o kadar seviyordum ki çıplak ayaklarımla da olsa okula gidecektim. Babamın yün çoraplarından 2-3 tane çorabı ayağıma geçirdim ancak hava yağacak gibi görünüyordu. Bu çoraplar işe yaramazdı. Ayağıma da yol boyunca bir sürü bir şeyler batabilirdi. Sonra yapacak bir şey yoktu. Babamın kara lastiklerini giyip okulun yolunu tutmuştum. Ama çok büyüktü lastikler ayağıma. Çok zor yürüyordum. Okulum evimden neredeyse 2 km uzaktı. Lastikler büyük olduğu için iki defa patika yolun dikleştiği yerlerde yuvarlanmıştım. Önlüğüm toz toprak içinde kalmıştı. Ama sonunda okula gelmeyi başarmıştım. Fakat o gün benimle bütün arkadaşlarım" Aziz bugün Hamit Reis'in kayığı ile okula gelmiş "deyip alay etmişlerdi.  Ağlayarak lastikler kucağımda gerisi geri koşmuştum. Ama ayağıma sürekli bir şeyler batıyor, canım daha da çok acıyor ve daha da çok ağlıyordum. Eve döndüğümde ayaklarım kan revan içindeydi. O gün ki acısını Halit Aziz gülümseyerek hatırlıyordu. Bu arada güvertenin diğer tarafından kulağına bir kemençe sesi ilişti. Öyle bir ses ki, göğüs kafesini deliyor, kalbinin ortasına Anasının sesi gibi saplanıyordu. Çektiği ayrılık acısımıydı yoksa hatırladıkları mıydı.Bilemedi. Nasıl bir ağıttı bu. Yanık bir ses kemençesinin telleri üzerine yüreğini bırakıyordu.Tellerden süzülen tüm o duygular sığınacak bir başka acı daha arıyordu sanki kendine.

Çirpunma Karadenuzum,

Sığduraymayrum seni gömleğumun cebuna,

Anacuğumun çemberunun kıyıcuğu gibi birak dalgalaruni

Koynumun içicuğuna,

En çok bu ayriluklar darlattu benu,

Artuk ne yapsamda kavuşmiyur yüreğumun iki yakasu.

Çirpunma Karadenuzum,

Sevdacuğum gözyaşlarinu düşürmüş kıyıcuğa,

Belki bir kirpuğuni bırakmuştur bana çakıl taşlarunun arasina.

Gözlerimi kapatmış kendimi kemençenin sesine, söylenen türkünün sözlerine teslim etmiştim.Ama bir yandan da hatırlamaktan kendini alamıyordum. Annem o akşam eve öyle bir perişan halde dönmüştü ki. Kadıncağız neredeyse tüm gün toprak taşımış ancak o parayla sadece bir lastik alabilmişti. O da diğer Ablama. Büyük  Ablam yırtık eski lastikle idare ediyordu. Küçük Ablamın da ertesi gün Annem ile toprak taşımaya gitmesi gerekiyordu ki anlaştığı ücretin tamamını alabilsin. O zaman bana da büyük ablama da lastik alabilsin. Ben sabah yine avazım çıktığı kadar ağlamaya başlamıştım. Bugünde okula gidemiyecektim.  Ayaklarımda dünden çok acıyordu. Annem daha görmemişti ayaklarımı. Onlar evden çıkar çıkmaz yine toparlanmıştım.Gizlice Gülizar teyzenin evlerinin önüne dolanıp onların kapısının önünden lastik ödünç alacaktım. Fakat şansıma tek bir lastik vardı. O da pembeydi. Ama okul o kadar önemliydi ki benim için giydim lastikleri başladım koşmaya. Çocuk aklı. Arkadaşlarımının  yine benimle alay   edebilecekleri aklıma gelmemişti. Arkadaşlarım lastikleri görür görmez" Halit Aziz kız olmuş,kız olmuş deyip deyip bana gülüyorlar, Pembe lastikli Azize Azize diye peşimden koşturuyorlardı. Tam yine ben ağlayarak okulun bahçesinden fırlayacaktım ki omzumda bir el hissettim. Sevinç Öğretmenim diğer çocuklara, çocuklar çok ayıp hadi bakalım sınıfınıza zil çaldı diye seslenerek herkesin okula girmesi söyledi. Halit dün niye gelmedin okula. Ne oldu yavrum diye başımı okşayarak şefkatli bir ses tonuyla başımı okşadı. Ağlayarak Öğretmenime anlattığımda üzülme çocuğu diyerek bana sımsıkı sarıldı. Sevinç Öğretmenimin bu şefkat dolu sarılışı bir anda bana bütün üzüntümü unutturmuştu. Burada bekle beni dedi. Sonra kaldıkları tek katlı lojmana doğru yürümeye başladı. Döndüğünde ise elinde tamda bana göre bir kara lastik vardı. Aziz giy bakalım bunları. O küçücük kollarımla Öğretmenime bir kez daha sarıldım.Başımı yukarı kaldırdım. Güneş gözümü kamaştırmıştı. Ama güvertenin diğer tarafından hala kemençe sesi geliyordu. Biraz önceki o yanık türküler gitmiş yerini çılgın bir horon havasına bırakmıştı.

Yorumlar

  1. Tebrik ediyorum hikayenin akışı harika. Heyecanla 3 ve 4 e..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.3.Hikayesini de yazdım.Umarım 3.Hikayemi de aynı beğeni ile okursunuz.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aziz'in Yolu -3-

3.Bölüm Dünya çok gürültülü bir yerdi.Artık yalnızca Çocuklar ve Dağın en yaşlı Kadınları masumiyetin sesi duyabiliyor,duru olanı görebiliyorlardı. Güneş Saati Gemi yolculuğu çok yorucu geçiyordu.Geceleri çok soğuk oluyor,battaniyesini iki kat yapıp içine sığmaya çalışıyordu Aziz.Gece hiç uyuyamıştı.Bir yandan sert bir zemin,geminin ürkütücü sallantısı ve bir yandan da  soğuk.Yalnız bir çocuk için oldukça zorlu şartlardı bunlar ve gemideki son gece.Akşama doğru gemi Vakfıkebir Limanının açıklarına demir atacak,küçük kayıklarla insanlar karaya taşınacaktı.Aziz'in uykusuzluktan gözü yanıyordu.Günışığı geminin güvertesini büyük bir coşkuyla kaplamıştı sanki.Gemi artık çok da açıktan gitmiyordu. Bu sırada Aziz bir kalabalık farketti. kahkahalar güvertede dikkat çekici bir şekilde yankılanıyordu.Aziz kalabalığa doğru hızlı adımlarla yaklaşarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.Kalabalığın ortasında ,elinde kemençe varmış gibi kemençe çalan bir adam,ağzıyla riv riv riv kemençe sesi çıkarı...

AZİZ’İN YOLU -1-

1.Bölüm  Bir yolun varsa gitmen gereken, başkalarının mutluluğu alay ediyordur senle. Yol seni çağ ı rıyorsa ve sen gidebiliyorsan,  Dar gelir gülümsemesi  artık alay edenlerin yüzüne. Çünkü sen gitmişsindir.   Bir Kalaylık Mutluluk… Günışığı  perdenin yırtık yerlerinden her sabah ki  coşkusuyla öylece içeri dalıyor, çocuğun bütün uyuma çabalarına rağmen  gözlerinin içine sokuluyordu. Her sabah isyanlarla uyanan Halit Aziz'in odasına gün ışığı  acı verici bir hızla doğuyordu. Halit Aziz ilk defa bugün isyan etmeden yatağından doğruldu. Bir yatağın dahi  zor sığdığı çatı katındaki odasına son bir kez baktı. Aziz yaşıtlarına göre boyu  uzun bir çocuktu. Ona münasip bulunan bu küçücük odada sürekli başını tahta tavana çarpıyordu. Yatağında hep ayaklarını toplayarak uyumak zorundaydı. Bacakları yatağından ve yorganından taşıyordu. O ses, kalın ürpertili ses "Halit sen kalkmadın mı hala". Amcasının sesiydi bu. Aziz'i babası okusun diye Amcası...

Sana Gelsin Sıradaki Şarkı

Bir Zaman ki içindeydik o zamanın.Ama sanki şimdi hiç orada değilmişiz gibi hızlıca geçirtmeye çalışıyorlar bize zamanı.Çocukluğumuzu büyütüp yaşlandırmaya çalışıyorlar bizi. Unuttuk radyoları,teyp çalarları,kurşun kalemlerle sarılan kasetleri,kolonya ile temizlenen teyp kristallerini. En sevdiğimizdi  kırmızı record tuşu ile birlikte play tuşuna basmak. O kasetlere avazımız çıktığı kadar yüksek sesle şarkı söyler,kahkahalar atar,mutluluğumuzu kayıtlardık.Çok da tehlikeliydi o kırmızı tuş.Çünkü yanlışlıkla Abimizin ,küçük kardeşe bozar diye vermediği , Bir yaz Gecesi Rüyası Müzikaline ait  kasetin üzerine yanlışlıkla , abim görmeden dinleyeyim sesi kayıt edilip, kendinizi bir anda kaçarken bulduğunuz tuştur o.Unutmak istemezsiniz onları. Mesala  Geçmişin tozuna sakladığınız radyonuzu ,buruk ,kaygı verici hislerle hatırlasınız .Uzakta kalmış bir dost gibi. O eski dost ,bazen yalnızlığınızdır ,bazen de üşüdüğünüz bir anda üstünüzü örten bir Anne sesi gibi huzur verici ve bi...