Ana içeriğe atla

Aybattı’nın Gölgesi

Okul yılları …Dersimiz çalışma sosyolojisi … Hocamız bize insanların tamamen kaderlerini değiştiren toplumsal bir olaydan bahsediyordu…Göç diyordu…Bırakmak diyordu… Özlemek diyordu topraklarını…  …Hemen hemen hepimizin bir göç hikayesi ve göçe konu bir köyü vardı…Yanlız bir arkadaşımız benim köyüm yok dedi…Nasıl yani dedim içimden…Bir insanın köyünün olamıyacağı olasılığı o ana kadar hiç aklıma gelmemişti…İçim burkuldu bir an…Farkettim ki insanın köyü kökleriymiş…Köklerinden filizlenirmiş insan…Bir an vicdan azabı duydum…Çünkü her köye getirilmemizde oflayıp puflardık… Haziranın ortaları  yazın başlangıcı…Kulaklarımızda bir ses ”Trabzon yolcusu kalmasın!!!  Harem Otogarında valiz sürüklüyoruz…Kanberoğlu Turizm ve memleket sevdalısı anne baba  işbirliği bir bakmışız Aybattı Mahallesindeyiz…Gitmemek için direnirdik… Çünkü  evimiz köyün en ıssız mahallesindeydi… Aybattı Mahallesi…Her zaman gölgeli… ve Her zaman yanlız…Issızlığı dinsin diye yapılmış üçbeş ev…Kara taştan alt katı ahırdan oluşan iki katlı eski bir köy eviydi evimiz…Evin içi iki bölümden oluşuyordu…Tahta üstü denilen bir kısım …Bu kısmın üzerinde ahıra açılan bir kapak…Aksırsa, Tıskırsa,inek gaz kaçırsa olduğu gibi ses evin içinde… Her akşam Babannem ineklerini bu kapaktan aşağı sarkıttığı yal kazanı ile beslerdi…İkinci bölüm yerüstü denilen kısım…Önceleri topraktı buzemin daha sonrasındabir çok insan beton dökerek  bu kısmı kapatmışlar… İçerinin loşluğunun aydınlığa uyanan gözleri gibi pencereleri… Yeşil boyalı ,ahşap parmaklıklı…Yıllar geçtikçe anladım ki bu ev canlıydı…İçinde yaşayanların ruhunu taşıyordu…Yokluktan ekmek çıkaran insanların öyküsüne çatı olmuş bu ev,korkularına kapı olmuş,aydınlıklarına pencere olmuş bu ev…
Bir de binbir kokusu vardı bu evin…İçeri girdiğiniz gibi ,dışı iyice kara ateşten kararmış kara kazanın kokusu, bakırdan bakraçların ,güğümlerin kokusu,yaz akşamları uzun sırıklarla açılan çatmadan içeri  sızan ıslak çimen kokusu…usul usul esen rüzgarların fındık dallarından ,lahana yapraklarından ve hatta ahırın önündeki kemire yığınından topladığı o koku …ve toprağın kokusu…Çok tuhaf manzaranın içindeyken bu büyüyü farketmiyorsunuz…Ne zaman ki dışında kalıyorsunuz manzaranın ve derin bir özlem…Özlediğinizde sanki anlıyorsunuz bir toprağa sahip olmanın değerini…Çok güzel tatiller geçirmişim aslında Babannem ve Dedemle…
Zavallı dedem ben sıkılmayayım diye bana sürekli tahta yontururdu…Sevgiyle bakardı gözleri bana ve abime…Dedemle bazen yaramazlık yapardık…Tabi babannemin hışmından kurtulmak ne mümkün…Yoğurdu mayalardı…Biz Dedemle kaymağını çalardık …Süzme peynir yapardı ah yazık deyip kapının önündeki kediye atardık…Kadın bize inek teslim ederdi…Gider komşunun bahçesinden küfür kıyamet alırdı…hava ana derdik biz ona … o küçük ama bir o kadar güçlü bir kadın…Çok severdim ikisinide… Hava Anam kedilerden fazla hoşlanmazdı ancak onlarıda asla aç bırakmazdı…Hiç unutmam bir gün kediye süzme peynir yerine vermiş ekmekli yoğurt …Tabi bizi mırnav hiç beğenir mi…Dedem alıştırmış onu  her gün süzme peynire çökeleğe…Burun kıvırıyor bizim mırnav…hava anam o kadar sinirlendi ki kediye…Daha külek kadar oldu kafan mı demeler…Beğenmediysen git Acağan Mıstanın Lokantasına mı demeler…Sana sürekli peynir mi yapacağım demeler…Hala dün gibi aklımda Hava Anamın kediyle çekişmeleri…Sevgiyle anıyorum onları…Aybattının gölgesinde yaşayan ve onun gölgesinde hikayelerini tamamlayan insanları…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aziz'in Yolu -3-

3.Bölüm Dünya çok gürültülü bir yerdi.Artık yalnızca Çocuklar ve Dağın en yaşlı Kadınları masumiyetin sesi duyabiliyor,duru olanı görebiliyorlardı. Güneş Saati Gemi yolculuğu çok yorucu geçiyordu.Geceleri çok soğuk oluyor,battaniyesini iki kat yapıp içine sığmaya çalışıyordu Aziz.Gece hiç uyuyamıştı.Bir yandan sert bir zemin,geminin ürkütücü sallantısı ve bir yandan da  soğuk.Yalnız bir çocuk için oldukça zorlu şartlardı bunlar ve gemideki son gece.Akşama doğru gemi Vakfıkebir Limanının açıklarına demir atacak,küçük kayıklarla insanlar karaya taşınacaktı.Aziz'in uykusuzluktan gözü yanıyordu.Günışığı geminin güvertesini büyük bir coşkuyla kaplamıştı sanki.Gemi artık çok da açıktan gitmiyordu. Bu sırada Aziz bir kalabalık farketti. kahkahalar güvertede dikkat çekici bir şekilde yankılanıyordu.Aziz kalabalığa doğru hızlı adımlarla yaklaşarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.Kalabalığın ortasında ,elinde kemençe varmış gibi kemençe çalan bir adam,ağzıyla riv riv riv kemençe sesi çıkarı...

AZİZ’İN YOLU -1-

1.Bölüm  Bir yolun varsa gitmen gereken, başkalarının mutluluğu alay ediyordur senle. Yol seni çağ ı rıyorsa ve sen gidebiliyorsan,  Dar gelir gülümsemesi  artık alay edenlerin yüzüne. Çünkü sen gitmişsindir.   Bir Kalaylık Mutluluk… Günışığı  perdenin yırtık yerlerinden her sabah ki  coşkusuyla öylece içeri dalıyor, çocuğun bütün uyuma çabalarına rağmen  gözlerinin içine sokuluyordu. Her sabah isyanlarla uyanan Halit Aziz'in odasına gün ışığı  acı verici bir hızla doğuyordu. Halit Aziz ilk defa bugün isyan etmeden yatağından doğruldu. Bir yatağın dahi  zor sığdığı çatı katındaki odasına son bir kez baktı. Aziz yaşıtlarına göre boyu  uzun bir çocuktu. Ona münasip bulunan bu küçücük odada sürekli başını tahta tavana çarpıyordu. Yatağında hep ayaklarını toplayarak uyumak zorundaydı. Bacakları yatağından ve yorganından taşıyordu. O ses, kalın ürpertili ses "Halit sen kalkmadın mı hala". Amcasının sesiydi bu. Aziz'i babası okusun diye Amcası...

Sana Gelsin Sıradaki Şarkı

Bir Zaman ki içindeydik o zamanın.Ama sanki şimdi hiç orada değilmişiz gibi hızlıca geçirtmeye çalışıyorlar bize zamanı.Çocukluğumuzu büyütüp yaşlandırmaya çalışıyorlar bizi. Unuttuk radyoları,teyp çalarları,kurşun kalemlerle sarılan kasetleri,kolonya ile temizlenen teyp kristallerini. En sevdiğimizdi  kırmızı record tuşu ile birlikte play tuşuna basmak. O kasetlere avazımız çıktığı kadar yüksek sesle şarkı söyler,kahkahalar atar,mutluluğumuzu kayıtlardık.Çok da tehlikeliydi o kırmızı tuş.Çünkü yanlışlıkla Abimizin ,küçük kardeşe bozar diye vermediği , Bir yaz Gecesi Rüyası Müzikaline ait  kasetin üzerine yanlışlıkla , abim görmeden dinleyeyim sesi kayıt edilip, kendinizi bir anda kaçarken bulduğunuz tuştur o.Unutmak istemezsiniz onları. Mesala  Geçmişin tozuna sakladığınız radyonuzu ,buruk ,kaygı verici hislerle hatırlasınız .Uzakta kalmış bir dost gibi. O eski dost ,bazen yalnızlığınızdır ,bazen de üşüdüğünüz bir anda üstünüzü örten bir Anne sesi gibi huzur verici ve bi...