Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yün Çoraptan Kanatlar

Not :Çaydanlık Bile Senden Daha Yakın içeriye…

Hangi Küsmüşlüğün duruşu bu, hangi kaybetmişliğin bakışı. O eşik almazmı içeri artık seni. Sen giderken zaman senin dışındaydı halbuki. Döndüğünde ise zaman artık senin içindeydi. Zamanı geçmiş bir takvim yaprağı kalakaldın o kapının dışında. Çaydanlık bile senden daha yakın içeriye. Şimdi kimseyle konuşmazsın. Küsmüşsün içerin seni dışarda bıraktı diye. Ama sendin, aslında içerini kapı dışarı eden. İçerilerine kendini yar etmeyen. Şimdi içerin karanlık. Ama kimsesiz bir çocuk  gibi karanlık seni yeniden kabul etsin diye bekliyorsun o eşikte. Sen gitmeseydin eğer, içerisi böyle karanlık olmayacaktı belki. İçerisi o günden beri bekledi seni. Beyaz pullu çemberiyle. Yağmurlar yağdı çatmadan, kar kapattı eşiği, bahar dalları, içerinin pencerelerini tıkırdattı durmadan, sonbahar yaprakları doldu içeriye.Bir bir güz yapraklarını saydı içeri. Bir gün uzak bir bahçeden bir fındık yaprağı uçtu içeriye. İki damla gözyaşı vardı fındık yaprağının üzerinde.içeri anladı ki, fındık yaprağı da be...
En son yayınlar

Aziz'in Yolu -3-

3.Bölüm Dünya çok gürültülü bir yerdi.Artık yalnızca Çocuklar ve Dağın en yaşlı Kadınları masumiyetin sesi duyabiliyor,duru olanı görebiliyorlardı. Güneş Saati Gemi yolculuğu çok yorucu geçiyordu.Geceleri çok soğuk oluyor,battaniyesini iki kat yapıp içine sığmaya çalışıyordu Aziz.Gece hiç uyuyamıştı.Bir yandan sert bir zemin,geminin ürkütücü sallantısı ve bir yandan da  soğuk.Yalnız bir çocuk için oldukça zorlu şartlardı bunlar ve gemideki son gece.Akşama doğru gemi Vakfıkebir Limanının açıklarına demir atacak,küçük kayıklarla insanlar karaya taşınacaktı.Aziz'in uykusuzluktan gözü yanıyordu.Günışığı geminin güvertesini büyük bir coşkuyla kaplamıştı sanki.Gemi artık çok da açıktan gitmiyordu. Bu sırada Aziz bir kalabalık farketti. kahkahalar güvertede dikkat çekici bir şekilde yankılanıyordu.Aziz kalabalığa doğru hızlı adımlarla yaklaşarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.Kalabalığın ortasında ,elinde kemençe varmış gibi kemençe çalan bir adam,ağzıyla riv riv riv kemençe sesi çıkarı...

AZİZ'İN YOLU-2-

2.Bölüm     Kara Lastikler… Halit Aziz'in gözünden uyku akıyordu.   Gece heyecandan uyumam ıştı.   Şansına hava çok güzeldi. Etrafına şaşkın şaşkın bakıyor ,   bir yandan   da çok korkuyordu.   Geminin güvertesi çok kalabalıktı.   Belli bir düzen yoktu.   Herkes yükünün yanında oturmuştu.   Yol uzundu.   Mahmut Amca gemi yolculuklarının biraz sıkıntılı olabileceğini anlatmıştı.   Denizin yer yer dalgalı olabileceğini ve gemiyi çok ciddi sallayabileceğini söylemişti.   Kollarının üzerine Aziz çe nesini yerleştirmiş güverteden  aşağıya doğru bakıyordu.   Yüzüne vuran  rüzgar ,   dalgaların sesi ,   geminin tüm gövdesiyle suyu itişi Aziz'i hayata karşı sanki daha da cesur hissettirmişti.   Sanki bu ritim geceleri rüyasına giren seslere benziyordu.  Her gece yola çıkmasını isteyen ,   Aziz'i çağıran bu seslerdi.   Denizi seyretmekten yorulan Aziz ekmek çıkınının yanına oturuver...

AZİZ’İN YOLU -1-

1.Bölüm  Bir yolun varsa gitmen gereken, başkalarının mutluluğu alay ediyordur senle. Yol seni çağ ı rıyorsa ve sen gidebiliyorsan,  Dar gelir gülümsemesi  artık alay edenlerin yüzüne. Çünkü sen gitmişsindir.   Bir Kalaylık Mutluluk… Günışığı  perdenin yırtık yerlerinden her sabah ki  coşkusuyla öylece içeri dalıyor, çocuğun bütün uyuma çabalarına rağmen  gözlerinin içine sokuluyordu. Her sabah isyanlarla uyanan Halit Aziz'in odasına gün ışığı  acı verici bir hızla doğuyordu. Halit Aziz ilk defa bugün isyan etmeden yatağından doğruldu. Bir yatağın dahi  zor sığdığı çatı katındaki odasına son bir kez baktı. Aziz yaşıtlarına göre boyu  uzun bir çocuktu. Ona münasip bulunan bu küçücük odada sürekli başını tahta tavana çarpıyordu. Yatağında hep ayaklarını toplayarak uyumak zorundaydı. Bacakları yatağından ve yorganından taşıyordu. O ses, kalın ürpertili ses "Halit sen kalkmadın mı hala". Amcasının sesiydi bu. Aziz'i babası okusun diye Amcası...

DUT AĞACININ DİBİNDEYDİN

Gölgesine sahip çıkan bir ağaç gibi cesur olmaktı belki niyetin . Ya da bir dut ağacı gibi durmak isterdin Dünyaya karşı.Biliyordun çünkü dut ağaçları gitmene izin verirdi.Ama  o hep seni aynı yerde beklerdi.Toprağına zincirlenmiş gibi gördün hep onu.Halbuki   onun özgürlüğü senin giden ayaklarındı.O bütün gökyüzünü görür,gidenine izin verdiği için,gideninin gözleri ile anlardı Dünyayı.Desem  ki aslında senin Babaannendi o Dut Ağacı.O zaman belki daha çok severdin Babaanneni. Sen ona yük değil,koskoca ömründe yaşayamadığı günlerin kalanıydın.Gitmene rağmen geri dönmüştün ve yine o Dut Ağacının dibindeydin.Çünkü her özgürlük son bir defa daha esaretine geri dönerdi,hesaplaşmak için. Hayat Dut Ağacının Gölgesi Kadar mıydı ? Gün ağarmak üzereydi.Ceyhune bir yandan ineğin yal küfesine kepek ve tuz eklemeye çalışıyor,bir yanda da sacın üstüne attığı çörekler yanmasın diye yaktığı ateşin közlerini karıştırıyordu.Çocuklara sesleniyor,tahta üstüne koyduğu şeleklerin içine süzme,ç...

Bir Kabak Meselesi

Uzaklarda bir yerde , bir tepede rüzgar eser. Bilirsin ki rüzgar O tepededir, seni bekler. İçinde seni tutanlarınla, gidemezsin uzaklarına. Çocukluğunu bilir o tepeler, genç bir kız oluşuna ve davullarla zurnalarla Baba evinden uğurlanışına da şahittir seni bekleyen rüzgar . Seni yaşamak istemediğin bir kadere sürükleyende O'dur aslında. Bu yüzdendir Zehra'nın kırgınlığı uzaklarına. Kıvırcık siyah saçlı, ela gözlü Zehra. Üniversite yıllarımda tanıdım Zehra'yı. Aynı yaşlardaydık. O yaşlı Annesi ve Babası ve dört yaşındaki oğluyla yaşıyordu. Bir akşam üzeri okul dönüşü apartmanda karşılaştım onunla. Elinde bir çuval, sırtında oğluyla merdivenleri çıkmaya çalışan genç bir kadın gidiyordu önümde. Seslendim kendisine. İsterseniz yardım edeyim komşum dedim Zehra'ya. Başında beyaz pullu bir yazması vardı. Birkaç tutam kıvırcık saçı, kaşlarının altında sanki bir nehir gibi pırıl pırıl akan gözlerinin üzerine serpilmişti. Sırtında ve elindeki yüke rağmen bana o güzel gülümsemesi...

Sana Gelsin Sıradaki Şarkı

Bir Zaman ki içindeydik o zamanın.Ama sanki şimdi hiç orada değilmişiz gibi hızlıca geçirtmeye çalışıyorlar bize zamanı.Çocukluğumuzu büyütüp yaşlandırmaya çalışıyorlar bizi. Unuttuk radyoları,teyp çalarları,kurşun kalemlerle sarılan kasetleri,kolonya ile temizlenen teyp kristallerini. En sevdiğimizdi  kırmızı record tuşu ile birlikte play tuşuna basmak. O kasetlere avazımız çıktığı kadar yüksek sesle şarkı söyler,kahkahalar atar,mutluluğumuzu kayıtlardık.Çok da tehlikeliydi o kırmızı tuş.Çünkü yanlışlıkla Abimizin ,küçük kardeşe bozar diye vermediği , Bir yaz Gecesi Rüyası Müzikaline ait  kasetin üzerine yanlışlıkla , abim görmeden dinleyeyim sesi kayıt edilip, kendinizi bir anda kaçarken bulduğunuz tuştur o.Unutmak istemezsiniz onları. Mesala  Geçmişin tozuna sakladığınız radyonuzu ,buruk ,kaygı verici hislerle hatırlasınız .Uzakta kalmış bir dost gibi. O eski dost ,bazen yalnızlığınızdır ,bazen de üşüdüğünüz bir anda üstünüzü örten bir Anne sesi gibi huzur verici ve bi...