Hangi Küsmüşlüğün duruşu bu, hangi kaybetmişliğin bakışı. O eşik almazmı içeri artık seni. Sen giderken zaman senin dışındaydı halbuki. Döndüğünde ise zaman artık senin içindeydi. Zamanı geçmiş bir takvim yaprağı kalakaldın o kapının dışında. Çaydanlık bile senden daha yakın içeriye. Şimdi kimseyle konuşmazsın. Küsmüşsün içerin seni dışarda bıraktı diye. Ama sendin, aslında içerini kapı dışarı eden. İçerilerine kendini yar etmeyen. Şimdi içerin karanlık. Ama kimsesiz bir çocuk gibi karanlık seni yeniden kabul etsin diye bekliyorsun o eşikte. Sen gitmeseydin eğer, içerisi böyle karanlık olmayacaktı belki. İçerisi o günden beri bekledi seni. Beyaz pullu çemberiyle. Yağmurlar yağdı çatmadan, kar kapattı eşiği, bahar dalları, içerinin pencerelerini tıkırdattı durmadan, sonbahar yaprakları doldu içeriye.Bir bir güz yapraklarını saydı içeri. Bir gün uzak bir bahçeden bir fındık yaprağı uçtu içeriye. İki damla gözyaşı vardı fındık yaprağının üzerinde.içeri anladı ki, fındık yaprağı da be...
Zamanlar dökülür bir bir yüreğimin çıkrıklarından... Mevsimler gelir geçerde... Ne küçük ne de büyük çıkrıklar vazgeçer ritminden... Yaralar küçük çıkrıkların arasında... Mutluluklar ise büyük çıkrıkların arasında gizlenirken... İyileşmeye çalışır zamandan kalma kırılmışlıkların… Dişliler dönerken acısıyla tatlısıyla sende dönersin durmaksızın... Ardında kaldığını sandığın her bir çıkrık dişlisi Mutluluk öncesi yada sonrası… Bir bedeldir durmadan karşına çıkan